Arama

21 Eylül 2011 Çarşamba

41663 KADIN VE ÇOCUK

Yer Şükrü Saracoğlu Stadı, Kadıköy. Fenerbahçe seyircisiz maç oynama cezası almış yine. Zaten her sene kafadan 2 maç seyircisizi oynuyoruz, alıştık artık.
Federasyon yeni uygulama başlatmış, doğruluğu tartışılıyor. Maça kadınlar ve 12 yaş altı çocuklar bedava girebilecek.
Çok değişik yorumlar dolanıyordu etrafta. Kadınlar futboldan ne anlar, 20 bin kişi anca olur, oturup çekirdek yerler vs.


Uygulamanın doğruluğu Fenerbahçe taraftarları arasında bile tartışılıyor. Biz her sene yiyeceğimizden, içeceğimizden ayırıp mesafe dinlemeden kombinelerimizi alıp dolduruyoruz o stadı, bizim yerimize kadınların orada ne işi var deniyor. Şimdi tribünlerin kötü adamı biz olduk, adalet mi bu deniyor.

Hepsini boşverin bunların.

Kendine büyük kulüp diyenler, daha 25 bin kişi kapasiteli stadlarını erkeklerle dolduramıyorlar, biz sadece kadın ve çocuklarla resmi olarak 41663 seyirci topladık Kadıköy'e. Devre arasında kapıların açıldığı ve bu sayının 50 bin kişiye yaklaştığı da söyleniyor.

Oturup tekrar düşünün. Nasıl bir sevgi bu, nasıl bir tutku. 45 bin kadın ve çocuk çubuklu formalarını giyip maça gidiyor. Senkronize tezahüratlar beklemiyordu zaten kimse ama ellerinden geldiğince bağırıyorlar, alkışlıyorlar, getirdikleri düdük vs araçlarla ses çıkarıyorlar. Dia'nın golünde yükselen çığlık anlatıyor her şeyi zaten.

Biz Fenerbahçe taraftarı olarak ben gurur duydum dün gece o atmosferi görünce. Ne kadar büyük bir kulüp olduğumuzu bir kez daha anladım. Sadece kadınlarıyla bütün gündemi değiştirip, BBC'ye haber olabildiğimizi gördüm. 61. dakika şovu yapabildiğimizi gördüm!

Belki omuz omuza yapamadınız, karşılıklı bitmez-tükenmez aşkımız yapamadınız, ama elinizden geleni yaptınız. Doldurdunuz o stadı. Sizlere laf edenlere, dalga geçenlere inat tıklım tıklım doldurdunuz, o tribünleri sarı-laciverte boyadınız ya helal olsun size.

Ezikler hala türlü türlü espriler yapsın. Boşverin.
Siz, gerek olduğunda, bütün erkeklerimiz metriste bile olsa, üzerinize çubukluyu giyip Fenerbahçe'nin peşinden gideceğinizi gösterdiniz.

Ve unutmayın, siz ofsaytı kendine hakem diyenlerden daha iyi biliyorsunuz.

Şu coşkuya bakınca iki kelime dökülüyor insanın ağzından sadece, "Helal olsun..." Çok büyüksünüz. Çok büyüğüz..

15 Eylül 2011 Perşembe

GIUSEPPE MEAZZA'NIN ARDINDAN

14 Eylül 2011. Bu tarih artık çok önemli olacak. Trabzonspor, deplasmanda İnter'i yendi. Zaten böyle başarılar az geliyor Türk futboluna, unutulmaz o yüzden uzun süre. Normal şartlarda, tüm herkes galip gelen Türk takımını tebrik eder, bir günlüğüne o takım konuşulur, bir süre sonra unutulurdu. Bugün bu olmadı. O yüzden bu tarih çok önemli.

Bugün Trabzonspor İnter'i yendi ama konuşulan takım yine Fenerbahçe. İnter'i destekleyen Fenerbahçe'liler tartışılıyor şu anda, vatan haini deniyor onlara. Trabzonspor'un orada olmasının haram olduğu söyleniyor şu anda, emek hırsızı deniyor onlara.

Orada olması gereken takım kim? Bana göre Fenerbahçe. Osman'a göre Trabzonspor. Mahmut'a göre Bursaspor. Muhittin'e göre Samsunspor. Kim bilebilir bunu?

Sadece şunu söyleyeceğim.
Türkiye'de bir gelenek vardır. Her senenin şampiyonu, bir sonraki sene Avrupa'da ülkesini temsil edeceğinden formasının göğsünde ay-yıldızlı Türk bayrağını taşır. Bu, sadece şampiyon takıma verilen bir ayrıcalıktır.
O ay-yıldızlı bayrağı formasında taşıyan takım Fenerbahçe.
Son şampiyon Fenerbahçe.
Ama;
Kulüp başkanı hala cezaevinde olan takım da Fenerbahçe.
Dava sonuçlanmamışken Şampiyonlar Ligi'ne gönderilmeyen takım da Fenerbahçe.
Toplamda bir milyar dolara yakın değer kaybeden de Fenerbahçe.

Kimse bana gelip birilerine "helal olsun" dememi beklemesin.
Sadece, lacivertiyle, kırmızısıyla, bordosuyla hepimizi bu günlere getirenlere "haram olsun" derim ben. Gereği de, yeteri de budur.

11 Eylül 2011 Pazar

AZİZ YILDIRIM'IN SEZON ÖNCESİ MEKTUBU




"Sevgili Aykut Kocaman, değerli arkadaşlar, sevgili Fenerbahçeli futbolcu kardeşlerim, değerli evlatlarım;
Yeni sezon öncesinde sizlere başarılar dilemek ve bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Tarihin tanıklık ettiği en zorlu, en çekişmeli futbol sezonlarından bir tanesini alnınızın akıyla şampiyon olarak tamamladınız.
Tüm önemli rakiplerinizi son dakikaya kadar gidip gelen, nefes kesen maçların ardından yeşil sahada mağlup ettiniz.
Dünya Futbol Tarihinde eşine ender rastlanan bir şekilde, beş yılda iki kere, son maçlarda kaçırdığımız şampiyonlukların ardından, yine son saniyesine kadar büyük çekişmeye sahne olan son maçımızın son düdüğüyle birlikte şampiyon olarak, tüm camiamızı sevince boğdunuz.
Sizlerle gurur duyuyoruz.
Golleriyle asistleriyle olduğu kadar saha dışındaki davranışlarıyla örnek bir kaptan olan sevgili Alex’ten, Aykut hocamızın kendisine şans verdiği zamanlarda, yüzündeki "heyecanlı tebessümüyle" görevini yerine getirmeye çalışan Gökay kardeşinize kadar, tek tek, hepinizle gurur duyuyoruz.
Sevgili hocamız Aykut Kocaman ile ve ekibiyle gurur duyuyoruz.
taraflı tarafsız herkesin şahit olduğu, tüm spor camiasının, tribünleri dolduran on binlerin gözleri önünde gerçekleşen şampiyonluğumuzun ardından, hiç hak etmediğimiz bir süreci hep birlikte yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz.
Şunu çok iyi biliyorum ki, şampiyonluğunuza, emeğinize göz dikenler sizleri kalbinizden yaraladı.
Sahada kazandığınızı başka yerlerde geri almaya çalışanlara karşı sessiz bir isyan içindesiniz.
Kırgınlığınız, kızgınlığınız belki de yıllarca hiç geçmeyecek.
Ama şunu da biliyorum: Sizler Fenerbahçe’nin futbolcularısınız.
Şartlar ne olursa olsun; yine çubuklu formalarınızı giyecek, yine mabedimize çıkacak, yine milyonları sevindirecek, yine hepimizi sokağa dökeceksiniz.
Mazinizde bir tarih yattığını unutmayın ve hiç merak etmeyin; emeğimizi ve sahada ortaya koyduğumuz mücadeleyi görmeyenler bu soruşturmanın sonunda tüm camiamızdan ve sizlerden özür dileyecektir.
Fenerbahçelilik bir sevdadır…
Ve bu sevda dünya var oldukça devam edecektir. Sizlere bir kez daha başarılar diliyor, alınlarınızdan öpüyorum.
AZİZ YILDIRIM
FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ BAŞKANI"

10 Eylül 2011 Cumartesi

İNGİLTERE PREMİER LİG BÜTÜN TAKIMLARIN FORMALARI

Dünyanın en çok takip edilen ligi olan İngiltere Premier Lig'de bu sene mücadele edecek olan bütün takımların formalarını aşağıdaki resimde görebiliriz. Takımların numaraları geçen sezon ligi bitirdikleri sırayı gösteriyor. "P" harfi lige yeni yükselen takımlar, "**" ise resmi olarak açıklanmayan formalar.
Başarılı ve keyifli bir çalışma olmuş, resime tıklayarak büyük halini görebilirsiniz.

8 Eylül 2011 Perşembe

LİTVANYA DEHASI: SARUNAS JASIKEVICIUS

Çoğuna göre Avrupa basketbolunun yetiştirdiği bir jenerasyonun en önemli oyun kurucusu: Sarunas Jasikevicius. Nam-ı diğer "Saras". Amerika'da Maryland Üniversitesi'nden çıkan Saras, profesyonel basketbol kariyerine Lietuvos Rytas takımında başladı. Kısa sürede kendisini gösterip Avrupa'nın en önemli takımlarından Barcelona'ya transfer oldu.


İlk Euroleague şampiyonluğu İspanyol kulübünde kazandı. Oyun kurucu mevkisinde Avrupalı oyuncular içinde belki de en iyisiydi, ona rakip olabilecek oyuncu sayısı enderdi. Litvanya ekolünü temsil eden Saras'a karşılık diğer iki önemli ekol ülkeden Sırbistan Marko Jaric'i, Yunanistan ise Papaloukas'ı kazandırmıştı dünya basketboluna.

Düzgün bileği, yüzdeli şutları, oyun zekası ve attığı imkansız paslarla rakip takımların başına çok iş açtı Jasikevicius. Barcelona'dan Maccabi'ye geçti, 2 Euroleague şampiyonluğu da orada kazandı. Daha sonra NBA kapısı açıldı onun için, kendini İndiana Pacers takımında buldu Saras.


Avrupa basketboluyla NBA basketbolunun en büyük farkı, oyun kurucu mevkisindedir. Avrupa'da kupaları silip süpüren bir point guard NBA'deki bireysel yetenek ve atletizme dayalı oyun yüzünden başarılı olamaz. Sarunas da İndiana'da 112 maça çıkmasına rağmen, 7 sayı 3 asist ortalamasını geçemedi. Bir takasa malzeme olarak Golden State Warriors'a geçti, kısa bir süre sonra da yuvasına, Avrupa'ya geri döndü.

Döner dönmez Panathinaikos'la Euroleague kupasını kaldırdı ve 3 ayrı takımda bu kupayı kazanmış oldu. Artık yaşının ilerlemesiyle beraber fizik olarak düşen Saras, diğer yandan tecrübesini kullanarak sıkıntı yaratmaya devam ediyordu. Yunanistan'dan sonra ilk kulübü Rytas'a, daha sonra Türkiye'ye, Fenerbahçe Ülker'e geldi.


Biz Türk basketbolseverler, belki de Avrupa'da gelmiş geçmiş en zeki ve yetenekli oyun kuruculardan birini çıplak gözle izleme şansı bulduk. Yaşının getirdiği yorgunlukla uzun dakikalar alamıyordu ama oyunda olduğu anlarda hala zekasını etkili biçimde kullanıyordu.

Saras'ı gerek televizyonda gerek salonda çok kez izledim. İster üç sayılık olsun ister orta mesafe, boş kaldığında o şuta sayı gözüyle bakabilirsiniz. Serbest atış kaçırdığını çok çok az hatırlıyorum. İnanılmaz bir bileğe sahip, serbest atış konusunda Avrupa'nın kesinlikle en iyisi Jasikevicius.

Bu gece Sırbistan karşısında gördük ki, o artık bir efsane. Fiziği yetersiz olmasına rağmen verdiği paslarla Sırp takımının potasına 100 sayı bırakmasını sağladı takımının. Böyle bir bilek, böyle bir oyun zekası, böyle bir keskin deha bir daha kolay kolay gelmez Avrupa basketboluna. Srıp Teodosic için onun varisi deniyor ama kişisel görüşüme göre yanından bile geçemez. İyi oyuncu ama Jasikevicius'daki basketbol zekası onda yok.

Artık kalan yılların sayılı Saras. Belinin arkasından, üç kişinin arasından, zor pozisyonda verdiğin alley-oop paslarını özleyeceğiz. Serbest atış çizgisine geçtiğinde "sayı" diyip kafamızı çevirmeyi özleyeceğiz. Ama ben çok, Fenerbahçe-Galatasaray maçının son dakikalarında 2/2 faul atmanı, sonraki hücum aceleyle potaya giden Emir'e "sakiiiin, sakiiiiiin" diye bağırmanı özleyeceğim.

Biliyoruz, belki de son büyük turnuvanda takımına madalya kazandırmak istiyorsun ama Türkiye'nin canını bir kez yaktın zaten, tekrar olmasın.
Sarunas Jasikevicius'un oynadığı takımları ve güzel hareketlerini izleyerek bitiriyoruz.

7 Eylül 2011 Çarşamba

SON TOP!

12 Dev Adam, Eurobasket 2011'de ikinci tur maçında Fransa'ya 64-68 mağlup oldu.

Buraya kadar namağlup gelen Fransa'yı milli takımımız karşısında izleme şansı bulduk. Açıkçası, hiç de namağlup bir takım gibi değiller. İspanya ve Sırbistan, Fransa'dan çok daha iyi takımlar. Biz de Fransa'dan daha iyi takımız aslında.

Ama neden mağlup olduk, neden Fransa yenilmiyor. Bunun cevabını çok basit, çok atlet oyunculardan kurulu bir takım ve Tony Parker gibi bir süper yıldızları var.


Esasında bugün maçı kazanma şansı elimize o kadar çok geldi ki. Yaptığımız 16 top kaybı ve 5/24 üç sayılık isabetle bu maçı kazanmamız mümkün değildi. Yine de son çeyreğe kadar başa baş tuttuk skoru. Çünkü Fransa'nın hücum opsiyonları kısıtlı. Hatta, kaçan şuttan sonra atletik oyuncuların aldığı hücum ribaundları ve Tony Parker'ın şapkadan tavşan çıkardığı pozisyonlar dışında opsiyonları yok! Bu yüzden biz hücumda çok zayıf olmamıza rağmen farkı açamadılar.

Dördüncü çeyreğin başında 13 sayılık fark korkutmadı beni başta, ama ardarda kaçırdığımız boş üçlük atışlar korkuttu. O atışları sokmazsan maç kazanamazsın, nitekim kazanamadık. Elimize kadar gelmişti oysa ki, farkı kapamıştık. 3 sayı fark vardı, top bizdeydi. Topu oyuna sokamadık. Kolej takımlarının yaptığı işi yapamadık, topu oyuna sokamadık. Evet, Fransa atlet bir takım, her yere yetişiyorlar, inanılmaz başarılı show-up yapıyorlar ama bunlar bahane değil. Eğer bu turnuvada bir yerlere gelmek istiyorsan o topu oyuna sokacaksın.

Bugünkü mağlubiyeti biz ne Nicolas Batum'un atletizmine, ne de Tony Parker'ın penetrelerine karşı aldık. Bugünkü maçı kendi konstantrasyon eksikliğimize, kaçırdığımız boş şutlara ve gereksiz top kayıplarına karşı kaybettik biz.

Şimdi grupta 1 galibiyet 2 mağlubiyetimiz var. Hala gruptan çıkma şansımız devam ediyor, Sırbistan da Almanya da yenemeyeceğimiz takımlar değil. Ama konstantre olmalıyız. Sadece fizik olarak değil, zihin olarak da sahanın içinde kalmalıyız. Bu turnuvada madalya alabiliriz.

Çünkü biz, istediğimizde İspanya'ya bir çeyrekte sadece iki sayı attırabilen bir takımız!