Arama

20 Ocak 2012 Cuma

İSTİKRAR...

Fenerbahçe Ülker, THY Euroleague Top 16'ya kötü bir başlangıç yaptı. İlk yarıyı 17 sayı farkla önde kapatan takımımız, Unics Kazan'a deplasmanda 76-71 mağlup oldu.

Sezon başından beri Fenerbahçe Ülker'in en büyük sorununun devamlılık ve istikrar olduğunu söylüyorduk. Dile kolay, deplasmanda ilk yarıyı tam 17 sayı önde kapattık. Ama maçı kaybettik. Bu Euroleague'de, hem de Top 16'da hiç yapılmayacak bir şey. Top 16'da bu tarz rehavetlerin, düşüşlerin telafisi yoktur. Karşı taraf cezayı keser. Bu Euroleague'e tarihinde ilk kez katılan Unics Kazan olsa bile.

İlk çeyrekte Ömer Onan ve Bogdanovic'in etkili oyunuyla 18-15 önde bitirdik. İkinci çeyrekte Bogdanovic şov vardı. Üst üste 13 sayı üretti, devreyi 41-24 önde kapattık. Bogdanovic de ilk devreyi 15 sayıyla kapattı. Gerçekten müthiş bir performans sergiledi.
Sezonun başından beri üzerimizde bir "3. çeyrek fobisi" var. 3. çeyrekleri hiç iyi oynayamıyoruz. İstikrarlı olduğumuz konulardan biri bu. Karşılaşmanın en skorer oyuncusu Veremeenko ve günün iyi ismi Lyday ile farkı 4 sayıya kadar indirdi Kazan. Domercant'in de devreye girmesiyle kalan dakikalar karşılıklı sayılarla geçildi ve periyodu 3 sayı önde kapadık. Son çeyrekte ise Veremeenko ve Domercant şov izledik. Devrede 17 sayı öndeyken, son çeyrekte 8 sayı geriye düştük. Kalan dakikalarda farkı eritemedik ve Maçtan 76-71 mağlup ayrıldık.

Galibiyete uzanan Unics Kazan'da Petr Samoylenko 18 sayıyla takımının en skorer ismi oldu. Vladimir Veremeenko 17 sayı - 11 ribaundla galibiyette önemli rol oynarken, Henry Domercant 16 sayı ve kenardan gelen Terrell Lyday de 14 sayıyla mücadele etti.
Fenerbahçe Ülker cephesinde ise ilk yarıyı 15 sayıyla kapatan Bojan Bogdanovic maçı 24 sayıyla tamamladı. Ömer Onan 12 sayıyla takımının çift haneli skorlara ulaşan ikinci oyuncusu olurken, sarı lacivertli takım, takım halinde maçı 16 top kaybıyla tamamladı.

Belki de maçın başından beri yenik durumda olsaydık ve net bir yenilgi alsaydık bu kadar üzmezdi. Fakat devreyi farklı bir şekilde önde kapadıktan sonra bu şekilde yenilmez herkesi çok fazlasıyla üzdü. Bu maçı galibiyetle kapatmak Euroleague'a çok iyi bir başlangıç olacaktı, olmadı. Daha ilk maç olduğundan grubun gidişatı ile ilgili konuşmak için çok erken, fakat bu yenilgiden sonra birilerinin özür dilemesi, bir şeyler yapması gerekiyor.

Fenerbahçe Ülker çok şanssız bir takım. Ne zamandır tam kadro oynayamıyoruz, bir sakat iyileşse diğeri sakatlanıyor. Galatasaray maçı öncesi sakatlanan Ukic'in eksikliğini hissettik. Mirsad tercihini de hiç düşünmedi koç Spahija.
Yenilginin başlıca sebebine gelirsek, ikinci yarıda rakibin kısalarını savunamamız ve hücumdaki yetersizlik. Bana göre kadromuz Euroleague Top 16 seviyesinde yetersiz kalıyor. Ukic'in yokluğunda sıkıntılı anlarda sayı üretecek oyuncuyu çıkaramadık. Bogdanovic ilk yarı mükemmel oynamıştı, ikinci devrenin başında yaptığı bir kaç yanlış şut tercihinden sonra Spahija onu uzun süre kullanmadı. Bu da koçun eleştirilebileceği noktalardan birisi. Ayrıca pota altındaki skorer oyuncularımız Gist ve Oğuz yumuşak kalıyor, sert oyuncular Vidmar ve Kaya'nın ise skor gücü yok. Pota altında bir türlü hücum-savunma dengesini kuramıyoruz. Bu açıdan bakıldığında Mirsad tercihi de düşünülebilirdi, koç tarafından tercih edilmedi. Savunmada devamlılığımız yok. Ömer bazen tek başına savaşmak zorunda kalıyor, karşı tarafta Lyday ve Domercant gibi iki üst düzey oyuncu olduğunda ise bir şey yapamıyor, bir devrede 52 sayı yiyoruz. Bazı anlar içimizden "Ah Kinsey, neredesin..." diye geçmiyor değil.

Çoğu kişinin görüşü takıma takviye gerektiğiydi, takviye yapılmadı. Elimizdeki kadroyu en efektif şekilde kullanmaya çalışacağız. Bizim iyi hücum eden ve iyi savunma yapan 5'lerimiz farklı. Bu dengeyi sağlayıp optimum kadroyu belirlemek Spahija'nın işi, fakat son maç bunu pek iyi yaptığını söyleyemeyiz. Koçun işi gerçekten zor, çünkü takımda çok açık bir istikrar sorunu var. Bu 2-3 maçlık süreçte değil, 20-30 dakikalık süreçte bile göze çarpıyor. Burada oyuncuların silkelenip kendine gelmesi, koçun da kritik tercihleri daha iyi düşünmesi gerekiyor. Çünkü ne olursa olsun, 20 sayıdan maç kaybetmek bu formayı giyen oyunculara yakışır bir hareket değil.

14 Kasım 2011 Pazartesi

BU GİDİŞ, GİDİŞ DEĞİL..

Fenerbahçe Ülker, Türk Telekom'a 19 sayı farkla 64-83 mağlup oldu.

Hafta arası aldığımız Bilbao galibiyetinden sonra lige iyi bir dönüş yapamadık. Ve bu hafta arası Cantu'ya karşı bir Euroleague maçımız daha var.

Maça hızlı başlayan taraf Türk Telekom oldu ve Jasaitis’in de orta mesafe isabetiyle durumu 2-8 yaptı. Mola alan Takımımız ara sonrasında Ömer ve Vidmar ikilisiyle basketler buldu. Savunmaların ön plana çıktığı bu bölümde James Gist ile boyalı alanı etkili kullanan Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımımız, farkı da 4 sayıya indirdi (10-14). Karşılıklı basketlerle devam eden periyodu Takımımız 14-22 geride tamamladı.

Tempolu başlayan ikinci periyotta kaptığı topları Bogdanovic ve Hakan ikilisiyle sayıya çeviren Takımımız, 13.dakikada durumu 19-24’e getirdi. İlerleyen dakikalarda Bogdanovic ve Oğuz ile sayılar bulmasına rağmen Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımımız ilk yarıyı 31-41 geride tamamlayan taraf oldu.

Karşılıklı boş hücumlarla üçüncü periyotun ilk 2.5 dakikası geride kaldı. Kaspars Kambala’nın turnikesi ve serbest atış çizgisinden bulduğu iki atışla konuk ekip farkı 14 sayıya çıkarttı (31-45). Preldzic ile ikinci yarıdaki ilk sayılarını bulan Fenerbahçe Ülker Basketbol Takımımız, Oğuz’un da pota altı basketiyle durumu 39-49’a getirdi. Ankara temsilcisi etkili oyununu sürdürdü ve periyotu 14 sayı farkla 50-64 önde tamamladı.

Son 10 dakikalık bölümde Mehmet Okur bulduğu basket sonrasında sportmenlik dışı faul kararıyla oyun dışı kaldı. Ömer Onan ve Hakan Demirel’in penetreleriyle skor üreten Takımımız, farkı da 34.dakikada 11 sayıya indirdi (57-68). Ali Karadeniz’in serbest atışları ve Kaspars Kambala’nın da orta mesafeden bulduğu isabetle Ankara ekibi durumu 37.dakikada 62-76’ya getirdi. Takımımız, karşılıklı basketlerle devam eden maçtan 64-83 mağlup ayrıldı.

Maçın özeti kısaca böyleydi, direk yorumlara geçmek istiyorum. Keza üzerinde konuşacak çok şey var, maç özeti pek de önemli değil şu durumda.

Fenerbahçe bu sene eski yıllardaki performansından çok uzak, bu su götürmez bir gerçek. Kötü oynuyoruz. Galatasaray'a kaybettiğimiz kupa ile başlayan kötü gidiş, arada alınan galibiyetlerle gözümüz boyansa da, Beşiktaş'a kaybedilen maç, son olarak da Türk Telekom mağlubiyeti.

Euroleague'de kazanabileceğimiz 2 maçı kaybettik. Bizden iyi olmayan takımlara mağlup olduk. Beşiktaş ve Galatasaray da kesinlikle bizden iyi takımlar değil. Bizim geçen yıllardan oturmuş kadromuz, oyuncuların birbirine alışkın olması ve oturmuş sistem düşünüldüğünde, alınan 3 Türkiye Ligi ve 2 Euroleague galibiyeti kayıp olarak düşünülebilir.

Fenerbahçe geçmiş yıllarda savunmasıyla hücumunu yönlendiren bir takımdı. Biz, yemediğimiz zaman atmaya başlarız. Karşılıklı sayılarla geçen maçlarda iyi sonuçlar alamıyoruz. Bu durum takımlarda zamanla alışkanlık haline gelir. Bizim alışkanlığımız, iyi savunma yaptığımız maçları kazanmak.
Galatasaray mağlubiyeti, yediğimiz 103 sayı. Beşiktaş ve Telekom mağlubiyetleri, yediğimiz 83 sayı. Sen üst düzey takımlardan 80 üzeri sayı yediğin sürece, o maçları kazanman çok zordur. Müthiş bir şut yüzdesiyle oynaman gerekir ki Fenerbahçe savunma direnci düşük olduğunda bu şut yüzdesine yansıyan bir takım.

Ukic sakat. Jerrells hafta arası çok yoruldu, Ukic'in yokluğunda gerekli katkıyı yapamadı. Sadece 6 sayı üretebildi. Engin 3, Ömer 6 sayı üretti. En çok sayıyı pota altındaki ikilimiz Gist ve Oğuz'dan bulduk, toplamda 22 sayı ürettiler. Fakat, Mehmet Okur 18, eski bir dost Kaspars Kambala 20 sayıyla oynayınca, mağlubiyet kaçınılmaz hale geldi. Takım sıkıştığında devreye girmesi gereken ikilimiz Emir ve Bogdanovic de tutuk olunca, 20 sayı fark ile karşılaştık.

Savunma, savunma, savunma. Artık bir an önce yediğimiz sayı ortalamasını özellikle üst düzey maçlarda 60-70 civarına çekmemiz gerekiyor. 80 sayı yiyerek bu takım maç kazanamaz. Kazansa da 90-86 biten Nancy maçı gibi sıkıntıya soktuğu maçları zor kazanır. Savunma direncini arttırıp, eski senelerdeki gibi düzeni oturup, istikrarı yakalamalıyız.

Şimdiden 1 kupa, 2 önemli lig maçı, 2 de Euroleague maçı kaybettik. Spahija oturup düşünecek, işleri nasıl düzene sokabilirim diye. Oyuncular da oturup konuşacak, bizim neden bir maçımız diğerini tutmuyor diye.

Ayrıca, oturup düşünmesi gereken bir diğer grup, taraftarlar.
3 Temmuz'dan bu yana Fenerbahçe'ye karşı oynanan oyunlar bu kadar net ortadayken, neden bu salon bomboş kalıyor, bu takım neden bu kadar az destek görüyor tartışılmalı. Yaşananlardan basketbol branşı da etkilendi, onların da desteğe, o salonun dolmasına ihtiyacı var. Taraftar olmadan, işler daha zor. Artık birlik olma, toparlanma zamanı.

Çünkü,
Bu gidiş, gidiş değil.

12 Kasım 2011 Cumartesi

TEMİZ MİLLİ TAKIM

3 Temmuz'dan bugüne kadar sözde futbolu temizlediğini söyleyen kişiler var. Ellerinden geldiğince "amaçlarına" ulaştılar, öyle ki tertemiz oldu futbolumuz. Milli forma bile tertemiz oldu, kırmızısı beyazı kalmadı, bastılar çamaşır suyunu.

Dünkü milli maçtan önce, maçın sonucunun zerre kadar umrumda olmadığını söylemiştim. Milli takım için sevinmeyi ya da üzülmeyi 3 Temmuz'da bıraktım ben.

Öyle bir duruma getirdiler ki futbolu, her maç bağırdımız gibi "Futbol şiddettir, futbol holiganlıktır, adam bıçaklamaktır" oldu. Bunun mimarları şu anda deri koltuklarında oturuyor, hala suçu başkalarına atmaya devam ediyor.

Dün yaşanan şeyler rezillikten başka bir şey değil. Ben bir Fenerbahçe taraftarı olarak, elbette burada herkesi mutlu eden bir yazı yazamam. Ben kendi kalecime, kendi takım kaptanıma, üzerlerinde milli forma varken küfür edilmesini yediremem. Bunu yapanlara "adam" demem.

"Volkan bize küfür etti!" "Ne var yani, gol yedi, protesto ettik!" Bunlar günün bahaneleri.
Arkadaşım, o Volkan, bundan bir maç önce Türkiye kazanırken, karşı karşıya topları çıkarırken de ıslıklandı, haberin var mı? O takım kaptanı Emre, hazırlık maçında daha 1. saniyede ıslıklanmaya başladı, haberin var mı? Kimse maval okumasın. Bunun sebebi kötü oyun değil, renklere olan antipati.

Milli maçlar artık Türkiye-karşı takım maçı olmaktan çıkıyor. Bizim o kadar zeki bir federasyonumuz var ki, bu bahsettiğim protestoların her maç tekrarlandığını göre göre, hala TT Arena'ya maç veriyor. Bu ülkede taraftar grupları var. Bunların içlerinde -genelleme yapmıyorum- hayattan bir beklentisi olmayan, bir uğraşı olmayan, serseri adamlar var. Bu adamlar, kendi stadlarında maç oynandığında oraya milli takımı desteklemeye değil, "abi bizim stad, gidelim belki 'x takım' diye bağırırız, belki Fenerbahçe'li oyunculara küfür ederiz, ehe ehe" diye gidiyor. Kimse kimseyi kandırmasın.

Volkan ve Emre, Fenerbahçe'lidir. Galatasaray maçlarında kazanırken karşı takım taraftarını gıcık etmek en doğal haklarıdır. Sabri bunu Kadıköy'de bize karşı yapar, Egemen de bir başkasına. Hepsinin kendi gönül verdiği renkler vardır.

Fakat bu oyuncular üzerlerine ay-yıldızı geçirip ülkesi için ter dökerken, hala olayı lacivert-kırmızı muhabbetine çevirip, o adamlara -sadece dün değil- küfür edersen, ıslıklarsan, her kornerde arkadan ".... koyayım Volkaaaan" diye bağırırsan, o adamın sabrı bir yerde tükenir.
Döner, sana küfür eder. Doğru yaptı demiyorum! Ama bunu peygamber sabrı olmayan her insan yapar.

Sana söylüyorum Galatasaray'lı kardeşim, gel, Kadıköy'de bir sahada halı saha maçı yap. Bir grup ayarlayayım, her maçta gitsin sana kenardan küfür etsin. 3 maç sonra dönüp onlara küfür etmezsen, kendimi asarım.

"Empati" önemli bir kelime, herkes yapamaz.

Peki bunun çözümü nedir?

Vermeyeceksin o stada maç, bu kadar net! Kaç maç oldu aynı şeyler yaşanıyor, bile bile üstüne gitmenin kime ne yararı var? Başka stad mı yok ülkede? Kadıköy'e vermek istemiyorsun, İnönü'ye vermek istemiyorsun, git Bursa'ya ver maçı. Kayseri'ye ver. Nesi var bu TT Arena'nın da her maçı orada oynatıp kalecine, kaptanına sövdürüyorsun?

Çünkü, bunu yapan sadece Galatasaray taraftarı değil. Bunu herkes yapar. 2006 Dünya Kupası elemelerinde 4-2 biten elendiğimiz İsviçre maçında Kadıköy'de "Fenerbahçe" diye bağıran grubu da hatırlıyorum. Bunun suçlusu sadece Galatasaray'lılar değil. Suçlular çok farklı, onlar 3 Temmuz'dan beri rahat durmayan, şu anda biz birbirimizi yerken viskisini yudumlayanlar.

Son olarak, biri Brezilya'dan gelen, biri Beşiktaş taraftarı iki insanın yazdıklarını göreceğiz. Renkleri ne sarı-lacivert, ne sarı-kırmızı. Biri Türk bile değil! Ama objektif bakıyorlar, oturup mantıklı düşününce, mantıklı konuşabiliyorlar.

Darısı sizin başınıza.

Ertem Şener

Andre Moritz

KRİTİK GALİBİYET

Fenerbahçe Ülker, Euroleague'de Bizkaia Bilbao Basket'i 73-70 mağlup ederek grupta 2. galibiyetini aldı. Bu galibiyet, takımların birbirine çok yakın sonuçlar aldığı grupta çok önemliydi. Ve deplasmanda alınması da işin şerbeti oldu.

Maça 7-3'lük seri ile başlamamıza rağmen Vasiliadis'e ve Fischer'a engel olamadık, üstünlüğü kaybettik. Daha sonra Emir ve Bogdanovic'in devreye girmesiyle skorda tekrar öne geçtik, ilk çeyreği 26-21 önde kapattık.

İkinci çeyrek karşılıklı sayılarla geçilirken, çeyreğin ortalar geriye düşen takımımız, daha sonra uzun süre sayı üretmekte zorlandı ve devreyi 36-32 geride tamamladı.

Üçüncü çeyrek de karşılıklı basketlerle geçildi. Axel Hervelle ile etkili olan rakip takım üstünlüğü elinde tuttu ve skoru 44-39'a getirdi. Oğuz Savaş ve günün etkili ismi Curtis Jerrells ile sayılar bulan takımımız öne geçmesine rağmen yaptığı top kayıpları nedeniyle tekrar üstünlüğü kaybetti ve çeyreği Bilbao 58-53 önde kapadı.

Son çeyreğe NBA patentli Raul Lopez'in 3 sayılık basketiyle başlayan Bilbao üstünlüğü elinde tuttu. Farkı eritmek için eline çok şans geçen takımımız, ya hücumlardan boş döndü ya da hiç hücum edemeden topu kaybetti. Ama yapılan iyi savunma, Ömer Onan'ın sayıları, Jerrells'ın etkili oyunu ile gelen 10-0'lık seri, galibiyetin kapısını açtı. Uzun süre rakibini 67 sayıda tutan takımımız, Jerrells'ın şutuyla öne geçti, bir daha da geri düşmedi. Emir'in serbest atışları skoru belirledi ve Fenerbahçe maçtan 73-70 galip ayrıldı.

Bizkaia Bilbao Basket takımı, Euroleague'e sürpriz Olympiacos galibiyetiyle başlamasına rağmen, potansiyeli belli ve kısıtlı olan bir takım. Zaten daha sonra aldıkları Nancy ve Cantu mağlubiyetleriyle bunu görmüş olduk. İspanya milli takımından tanıdığımız Mumbru, Grimau ve NBA tecrübesi olan Raul Lopez göze çarpan ilk oyuncular. Takımın skor silahları ise Yunan oyuncu Kostas Vasiliadis ve Hırvat Marko Banic. Ben bu takıma karşı grupta 2 maçtan da galibiyetle ayrılacağımızı düşünüyordum, şu ana kadar zor olanı yaptık, içeride de mağlup edersek yanılmamış olacağım.

Grupta Nancy ve Caja Laboral ve Cantu'nun ne kadar formda olduğunu düşünürsek, Bilbao'ya sürpriz bir galibiyet vermemek çok önemliydi. Olympiacos'u mağlup etmeleri ise bize bir hediye gibi oldu.

Maçta bizim adımıza göze çarpan en önemli şey, Curtis Jerrells'ın ve Bogdanovic'in performansları. Jerrells 15 sayıyla oynadı, son çeyrekte en kritik anlarda topu kullanıp sayıyı yapması ise attığı 15 sayıdan çok daha değerliydi. Bir anlamda galibiyeti getiren oyuncuların başında geldi.
Bojan Bogdanovic ise üstündeki istikrar problemini aşmış gibi. Onun gibi skorerlerin ne zaman ne yapacağı belli olmaz, siz farkında olmadan rakip sayıya 15-20 sayı bırakır. Bu maçta da yeri geldiğinde farkın kapanmasını engelledi, yeri geldiğinde takımı öne geçirdi. 19 sayı 4 ribaunt ile oynadı, günün en iyilerindendi.
Diğer göze çarpan ismimiz James Gist. 10 sayı 5 ribauntla oynadı. Kritik anlarda uçarak gelip smaçla tamamladığı pozisyonlar hem bize seyir zevki açısından güzel anlar yaşattı, hem de takımının galip gelmesine yardımcı oldu.
Emir Preldzic'e de bir paragraf ayırmazsak olmaz. Emir, çok çok iyi bir oyuncu. Atmasa attırıyor, attıramasa ribaunt topluyor, bir şekilde takımına katkı sağlıyor. Saha görüşünü yaşıyla birlikte her geçen gün geliştirmeye devam ediyor. Bogdanovic'in kendini bulmasını sağlayan oyuncuların belki de başında geliyor. Emir ile birlikte oynayan her oyuncu, parkede daha rahat oluyor, daha kolay sayı buluyor. Bu maçta normalden etkisiz bir gününde olmasına rağmen da 7 sayı 8 ribaunt ve 3 asistle oynadı. Yaptığı 4 top kaybı biraz fazlaydı, bu konuda dikkat etmesi gerekiyor.
Günün kendinden bekleneni veremeyen en önemli ismi ise Roko Ukic. Sadece 3 top kullandı, 2'si serbest atıştan 4 sayı attı. 4 top kaybı yaptı. Takımın yaptığı 20 top kaybının büyük bir bölümü o ve Emir'e aitti. Ukic'in etkisizliği neyse ki diğer oyun kurucu Jerrells'ın performansı ile kapandı, sorun yaşamadan atlattık.

Grupta herkes birbirine denk basketbol oynuyor. Herkes her takımı yenebilecek kapasitede. Hiç kimsenin bulunduğu sıra garanti değil, sıralamanın nasıl olacağını da tahmin etmek imkansız.
Bütün bu sebepler yüzünden İspanya'dan çıkaracağımız bir galibiyet çok önemliydi, bunu başardık.

Şimdi sırada içeride oynayacağımız Bennet Cantu maçı var. Kadroda göze çarpan ilk iki isim tecrübeli İtalyan oyuncular Marconato ve Basile olmasına rağmen, takımda dengeli bir sayı dağılımı var. Sayı liderleri 10.8 sayıyla Giorgi Shermadini. Grupta 3 galibiyetleri var, maçı alır götürür diyebileceğimiz bir oyuncuları olmamasına rağmen Euroleague'in yeni takımlarından Cantu 3 galibiyet elde etti. Sadece Caja Laboral'a kaybettiler, son olarak da Olympiacos'u mağlup ettiler.

Çok dikkatli olmamız, iyi bir takım olduklarını unutmamamız, iyi ve sert savunma yaparak kolay sayı şansı vermememiz gerekiyor. Seyirci avantajımızı kullanıp onları İstanbul'da yenmemiz çok önemli. Galibiyet serimizi devam ettirip, 16 Kasım'da alacağımız Cantu galibiyetini de burada yazmak dileğiyle.

30 Ekim 2011 Pazar

ÜÇ GALİBİYET Mİ? İKİ MAĞLUBİYET Mİ?

Fenerbahçe Ülker Türkiye Basketbol Ligi'nin 3. haftasında ligin en genç takımı Bandırma Kırmızı'yı 93-60 mağlup ederek 3'te 3 yaptı.

Maçın kısaca üzerinden geçersek, ligdeki çoğu karşılaşmada olduğu gibi takımımız maça hızlı başlayıp işi ilk periyotta bitirdi. Bogdanovic, Ömer ve Gist'in sayılarıyla ilk çeyrekte farkı 20 sayıya taşıdı. İkinci çeyreğe Kaya'nın sayılarıyla başlayan takımımız, daha sonra Vidmar ve Jerrells'ın da skora katkı yapmasıyla farkı 24 sayıya kadar çıkardı, ilk devreyi de 54-26'lık skorla önde kapadı.


İkinci devreye McGhee'nin sayılarıyla başlayan Bandırma farkı eritmeye çalışsa da Ömer Onan ve Engin Atsür'ün sayılarıyla Fenerbahçe buna izin vermedi, farkı da 30'a kadar çıkardı. Son çeyrekte ise Emir'in sayılarıyla bir ara farkı 39'a çıkaran takımımız karşılaşmadan 93-60'lık skorla galip ayrıldı.

Bu bildiğimiz senaryo. Zaten ligde bizi zorlayacak 2-3 takım var onlar da belli, o yüzden ligde çoğu maç böyle geçecek.
Fakat, pek toz pembe bir hava yaratmasın bu galibiyet. Bu maçı 100 kez oynasak 100 kez kazanırdık zaten. Şu an benim için önemli olan, Euroleague'de alınan 2 yenilgi.

Önce Caja Laboral'e mağlup olduk evimizde, daha sonra Olympiacos'a. Caja Laboral maçı şanssızlıktı belki, fauller kaçtı, son saniyede Ömer'in üçlüğü potanın iki yanına çarpıp çıktı, sonuç olarak mağlup olduk. Kazanabileceğimiz maçı kendi basit hatalarımızdan ve savunmamızın zayıflığından kaybettik.
Olympiacos maçını ise açıklaması güç. İlk devreyi 11 sayı önde kapatıp maçı 7 sayıyla kaybetmek biraz zor bir olay, ama bunu da yaptık.

Euroleague'de savunma katkısı için aldığımız NBA patentli Sefolosha iki maçtır takımın en etkili oyuncusu oluyor. Kalitesi düşünüldüğünde bu pek şaşılacak bir şey değil, ama şaşılacak başka bir konu var. Ligde bu kadar formda olup farkın bir anda 20'li sayılara çıkmasını sağlayan bir başka NBA patentli oyuncu Bojan Bogdanovic neden Euroleague'de bu kadar etkisiz? Laboral maçının son çeyreğinde normalde soktuğu boş şutları kaçırması maçı kaybetmemizde büyük etkendi. Olympiacos maçında ise Bogdanovic gibi bir skorer 16 dakika sahada kaldı ve 0/4 saha içi isabetiyle 2 sayı attı. O 2 sayı da 2/2 faul atışından değil, 2/4 faul atışından geldi, bunu da belirtmek lazım.

Türkiye Ligi'nde biz çoğu maçı bir kaç oyuncumuz hiç katkı vermese bile rahat kazanırız, bu problem değil. Play-off'lara da rahat kalırız, sıkıntı yok. Ama rakip Efes Pilsen olduğunda, Galatasaray olduğunda bu düşük savunma direncinin artması gerekiyor. Belki de en güçlü yönümüz olan pota altında sadece Gist'in sayılarına bağlı kalmamamız gerekiyor. Oğuz ve Kaya'nın artık kendisini bulması, Vidmar'ın da önemli maçlarda daha çok süre alması gerekiyor. Olympiacos maçında sadece 7 dakika oynadığını hatırlatmak lazım.

Euroleague'de kazanabileceğimiz 2 maçı kaybettik. Bu kesinlikle rakibin iyi olmasının değil, bizim kararsızlığımızın sonucu. Ligde kendisi gibi oynayan oyuncular Avrupa'da bir garip, etkisiz oynuyor. Cumhurbaşkanlığı kupası finalinden sonra söylemiştim, bu takımın potansiyeli bu değil. Üzerinden çok zaman geçti, hala söylüyorum, bu takımın potansiyeli bu değil.

Tek dileğimiz, pota altı oyuncuları kendini bulduğunda, Bogdanovic Avrupa'da da Türkiye'de oynadığı gibi oynamaya başladığında çok geç olmasın, grupta çıkma şansımız kaybolmuş olmasın.

Bir mesaj da taraftarlara verelim. Herkesin Ataşehir'deki salonun bitmesini beklediğini biliyoruz fakat takımın ilk Avrupa maçı olan Caja Laboral maçında ve Trabzonspor maçında salon resmen bomboştu. Laboral maçını anladık diyelim, Trabzon maçında neden o salon full çekmiyor? Taraftar en hassas olduğu dönemde, belki de şu aralar en çok karşılaşmak istediği takımla karşılaşırken salonda anca 2.000 kişi mi oluyor?


Taraftarlık sadece futbol maçına gitmek değildir. Bu takımın da desteğe ihtiyacı var, unutmayalım. O salonu dolduralım.

Bu arada, olumlu bir gelişmeyi de atlamayalım, Engin Atsür'ün uzun bir aradan sonra geri dönmesi. Geçen sezonun tamamında oynayamadı sakatlığı sebebiyle fakat Bandırma Kırmızı maçının ilk çeyreğinin son dakikasında taraftarların alkışlarıyla oyuna girdi. Maçı da 8 sayı, 3 asistle tamamladı. Engin, Türk Milli Takımı'nın oyun kurucusudur ve kesinlikle çok önemli bir oyuncudur.
Onun maç formunu yakalaması ve kendini bulması, Ukic ile birlikte hem bu ligde hem Avrupa'da rakip guardlara korku salması demektir. Bu yüzden sabırsızlıkla bekliyoruz.
Tekrar hoş geldin Engin, geçmiş olsun.

12 Ekim 2011 Çarşamba

MAÇIN ÖYKÜSÜ: FENERBAHÇE-GALATASARAY

Fenerbahçe'miz, sezonun ilk final mücadelesinde Galatasaray'a Kayseri'de 103-97 mağlup oldu.
Uzatmadan maçın öyküsüne geçelim;

İlk 5 dakikada Curtis Jerrells'ın çabuk ve atlet bir oyuncu olduğunu görmüş olduk. Fakat ilk bakışta da anlaşılıyor ki, Avrupa tarzı bir oyun kurucu değil. Amerika'lı point guard'ların klasik sorunudur Avrupa'ya uyum sağlamak, Jerrells'da bu çok bariz ortada.

James Gist ise maça çok iyi başladı. Güçlü ve atlet fiziği, yaptığı atletik smaçlar ve attığı sürpriz üçlüklerle bu sene bizi çok coşturacak gibi. Savunmada pota altına direnç kazandırdığı da çok açık. Vidmar ile birlikte oynadığında pota altı savunmamız iyi oluyor.

Bogdanovic başlarda savunmada ve hücumda aksadı. İlk periyot etkisizdi. Ömer Onan'ın da adamını 2 hücum kaybetmesiyle Ender'den gelen üçlükle fark 4 oldu, son hücumda Oğuz topu tipledi ve ilk çeyreği 19-21 geride kapadık.

2. çeyreğin başında attığımız 2 sayıdan sonra 5 dakika boyunca sayı atamamış olmamız tartışılması gereken bir konu. Çeyrek sonuna 6 dakika kala Ukic'in attığı faul atışlarına kadar sayımız yok uzun süre. Preldzic bu bölümde oyunda değildi, o yokken Bogdanovic'in henüz hücum setlerine alışmamış olmasından mıdır bilinmez, hücumda çok dağınık gözüktük. Emir oyuna girdikten sonra ise hücumda toparlandık. Ama asıl anahtar Gist ve Jerrells'ın oyuna girmesi. Savunma direnci arttıktan sonra Galatasaray uzun süre sayı bulamayan taraf oldu bu sefer. Kaptığımız topları Ömer Onan bildiğimiz hızlı hücum turnikeleriyle bitirdi, devre sonunda yaptığımız geri dönüşle 39-38 önde olan taraf bizdik.

3. çeyreğe Gist'in müthiş smacıyla başladık. Buna da değinmek istiyorum, çok güzel smaçlar yapabiliyor Gist. Bu sene smaçlarıyla bizi havaya sokacağı kesin. Emir'in eli ısındı, bu çeyrekte art arda bulduğu sayılarla takımı ayakta tuttu. Emir sıcak olduğunda onu savunabilecek bir oyuncu göremiyorum şu an Türkiye'de. Şut tehdidi var, içeri drive edebiliyor, gerek turnikeyle bitiriyor gerekse topu dışarıdaki boş arkadaşına çıkarabiliyor. Kötü olan taraftan bakarsak, maç genelinde savunmada çok kötüydük. 2 uzatma dahil bile olsa Galatasaray'dan 100 sayı yemek hiç iyi bir durum değil. Bu takım savunmasıyla hücumuna yön verir ve biz rakibe sayı şansı verdiğimiz sürece hücumda da ritim bulamıyoruz. Yediğimiz kolay sayılar yüzünden 54-58 geride kapadık 3. çeyreği.

Son çeyrekte Bogdanovic devreye girdi. Henüz hücum setlerine ve takıma alışamadığını söylemiştim, fakat çok iyi skorer. Genelde iyi skorerlerin ne ara ve nasıl sayı attığını anlamazsınız, Bojan da öyle. "Kaşla göz arasında" 20 sayı bıraktı Galatasaray potasına. Bu çeyrekte de sayılarıyla büyük katkı sağladı. Ama Bogdanovic oyunda olduğu süre içinde tercihen Ömer de oyunda olmalı, biri hücumda biri savunmada takımı canlı tutmalı. Ukic'in üçlüğüyle 70-63 öne geçmemize rağmen savunmadaki sorunlar sebebiyle farkı yine koruyamadık ve maç uzatmaya gitti.

Uzatma periyotlarının uzun uzadıya bir mantığı yoktur. Ayakta kalan, hata yapmayan taraf kazanır. İlk uzatma periyodunda önce karşılıklı sayılar atıldı, sonra karşılıklı serbest atışlar kaçtı ve maç 2. uzatmaya gitti.

2. uzatma devresinde Tutku ve Shumpert'ın üçlük basketleriyle maç koptu. Andric'i durduramadık, sebebi ise Gist'in yorulması. Maçın başında Vidmar ve Gist'in savunmada nasıl direnç sağladığını söylemiştim, bu dönemde Gist oyundaydı fakat fiziksel olarak bitmişti, bir Vidmar tercihi denenebilirdi. Yorgunluğu sebebiyle Andric'i savunamadı, hücumda ise iki tanesi üçlük, çok kritik 3 atış kaçırdı. Ukic bu anlarda takımı ayakta tutmaya çalıştıysa da bu sefer o imkansız geri dönüş olmadı ve maç 97-103 bitti.


Peki neden yenildik?

Bana göre takım hala rayına oturmamış. Özellikle savunma direncimizi çok düşük buldum, bu takım bu değil. Daha iyi olmalıyız.

Gist iyi oyuncu, yararlı olacak. Gücü, atletizmi pota altında olumlu işler yapmasını sağlar. Boş kaldığında üçlük tehdidi olması da büyük avantaj. Ama tabi 2. uzatma devresinde olduğu gibi takımın çok acil sayıya ihtiyacı olduğunda ilk üçlük atış tercihi Gist olmamalı. Ve yorulduğunda yanında oynayacak uzun iyi seçilmeli. Vidmar ile birlikte daha çok oynatılabileceğini düşünüyorum.

Curtis Jerrels'da ise bir parıltı göremedim. Elleri çabuk olsa da, rakibi korkutacak bir şut tehdidi değil -ki oyun kurucu için bu önemli bir özelliktir- ve bir sokak basketbolcusu havası var. Avrupa disiplinini yakalaması için daha süre geçmeli.

Bogdanovic tabir yerindeyse vurdu kırdıya pek dahil olmak istemiyor savunmada. Belki de bu yüzden savunmamız bu kadar aksadı. Ama ne olursa olsun çok iyi skorer. Takım sıkıntıya girdiğinde kilidi açabilecek kalitede bir oyuncu. Fakat NBA'de draft edildiğini ve lokavt sebebiyle bizimle olduğunu söylemek gerek, nedense bu sene o oyuncuları sisteme dahil değillermiş ve her an gidebilirmiş gibi görüyorum -ki bu tehlike mevcut- ama takımda olduğu sürece yararlı olur.

Hakan Demirel sadece garbage time dediğimiz maç sonucunun belli olduğu dakikalarda çok süre alır. Fenerbahçe'deki ilk dönemi gibi tecrübesiz değil bu sefer, ama bu takıma layık bir oyuncu da değil. Ne kadar katkı yaparsa kardır diye düşünüyorum, fazla bir beklentim olmadığını da söylemek istiyorum.

Ömer yine elinden geldiğince skora katkı yaptı fakat özellikle hücumda çok da oyuna dahil olduğunu göremedim. Belki de son anlarda şutu onun kullanmasını beklediğimden. Üçlük atış yapacağımız belli, orada şutu atmasını beklediğimiz oyuncu Ömer, takımın pivotu değil.
Ukic iyiydi, kritik anlarda serbest atışları kaçırması şanssızlık. Takımı gerektiğinde öne geçirdi, gerektiğinde ayakta tutmaya çalıştı.
Oğuz ve Kaya'dan hücumda pek katkı alamadık, bu da yenilginin sebeplerinden biri.
Vidmar, Tanjevic döneminden beri maça ilk beşte çıkar, iyi başlar, sonradan tercih edilmez. Bunun nedenini hala anlamış değilim, bir ara özellikle gidip Spahija'ya sormak istiyorum.

Spahija'ya gelince, son anlarda Bogdanovic'i sıcakken oyundan çıkarması ve pota altı savunması dökülürken Vidmar tercihini kullanmaması en görünen hataları. Onun dışında dikkatimi çeken bir şey, ikinci çeyrek başında altığı teknik faul. Geçen yıl da çok sık teknik faul alıyordu, bu sene hakemlerin "sıfır tolerans" sistemini kullandığını hatırlatmak gerek, daha dikkatli olması lazım.

Bu ligde hala kimse bizden iyi takım değil. Bugün maçı kendi ellerimizle verdik. Zamanla bu takım daha da oturacak, yine hepsini yeneceğiz. Play-off hiç bir şeye benzemez, Fenerbahçe'yi play-off'ta devirmek kolay değildir.

Yeni sezon hayırlı olsun, bu maç da bize nazar boncuğu olsun.

10 Ekim 2011 Pazartesi

NBA LOKAVTI VE TÜRKİYE

Bu yıl Avrupa'da NBA modası var. Bu ne kadar sürecek, bu yıldızlar Avrupa'da ne kadar kalacak belli değil ama şu an yeni moda bu.

NBA'in patronları ve oyuncular maddi konularda anlaşmazlıklara düşünce, lokavt kararı alındı. Çoğu oyuncu ise oynamadan bir sene beklemek yerine lokavt sonlanana kadar Avrupa ve diğer Dünya kulüplerine transfer olmaya karar verdi.

Türkiye'ye gelen oyuncuları ve bu NBA patentli yıldızların bu sene ülkemizde neleri değiştireceğini bir görelim.

Şüphesiz en önemli yıldız Beşiktaş'a transfer olan Deron Williams.
NBA'in en önemli yıldızlarından Williams'ın ülkemize gelmesi kesinlikle önemli bir olay. Ama oradaki performansını sergilemeyeceği çok açık. Sadece maç eksiği olmasın diye geldiği ülkede bütün yıl rolantide oynayacağını düşünüyorum. Beşiktaş ile çıktığı ilk maçlarda sergilediği oyun ve düşük şut yüzdesi şu ana kadar bunun kanıtı. Ayrıca tek oyuncuyla olmayacağını da daha önce Iverson örneği ile görmüş olduk.



Diğer bir transferleri Semih Erden ise başarılı olur, kalitesi belli bir oyuncu ve Türkiye çapında iyi bir uzun.

Efes Pilsen ise NBA'de forma giyen Türk oyuncu Ersan İlyasova'yı ve Lakers'tan bildiğimiz keskin şutör Sahsa Vujacic'i kadrosuna kattı. Zaten belli bir kadro kalitesi olan Efes Pilsen'in bu iki kaliteli oyuncuyla kadrosunu güçlendirdiği kesin. Oturmuş bir sistemleri olması da en büyük avantajları.

Diğer çarpıcı transfer ise Türk Telekom'dan geldi. NBA'de all-star olma başarısını gösteren tek Türk oyuncu olan Mehmet Okur'u kadrosuna kattılar. Sakatlıkları boğuşmaktan eski formunu yakalayamayan ve uzun süredir milli takımda izleyemediğimiz Mehmet Okur'un tecrübesi ile fark yaratacağı kesin.

Galatasaray ise bu dönemde Litvanya ekolünden gelen Darius Songaila'yı kadrosuna kattı. Diğer bir transferleri tecrübeli Sloven guard Jaka Lakovic. İkisi de ülkemizde başarılı olması muhtemel oyuncular.

Gelelim takımımız Fenerbahçe Ülker'e. Fenerbahçe'nin NBA'den aldığı tek oyuncu Bojan Bogdanovic. Geçen yıl Cibona Zagreb'te oynayan skorer forvet oyuncu geçen yıl Euroleague'de 18 sayı, 3.5 ribaund ve 1.8 asist ortalamasına sahipti. Aynı zamanda Bogdanovic, Roko Ukic ve Marko Tomas'tan sonra takımdaki 3. Hırvat oyuncu oldu.



Diğer 2 yeni transferimiz ise power forvet James Gist ve oyun kurucu Curtis Jerrells. Geçen yıldan Litvanya'lı yıldızlarımız Lavrinovic ve Jasikevicius dışında kaybettiğimiz oyuncu yok. Takımın birbirine olan uyumu, bu yeni 2 oyuncu ile birlikte düşünüldüğünde hala şampiyonluğun en büyük adayı kesinlikle Fenerbahçe Ülker.

Vidmar'ın geri dönüşü ile Oğuz ve Kaya ve Gist ile birlikte Türkiye'de benzeri olmayan bir uzun rotasyonumuz var. Marko Tomas, Bogdanovic ve Emir her zaman güvenebileceğimiz 3 forvet oyuncumuz. Ukic'in kalitesi ortada, yanına Curtis Jerrells eklendi ve artık yedeği de var. Sakatlık problemleriyle uğraşan Engin Atsür'ü de unutmamak lazım. Ve tabi ki, takımın en yürekli oyuncuları, amiyane tabirle takımın "gaza getirici" oyuncuları Mirsad ve Ömer Onan da düşünülürse, diğer takımların aldığı NBA yıldızlarının işleri çok zor.

Ataşehir'de yapılan salon henüz bitmese de, ikinci yarıya yetişeceği düşünülüyor ve takıma çok önemli bir atmosfer katacağı çok açık.
Her sene olduğu gibi yine en önemli transfer ise, BÜYÜK FENERBAHÇE'nin BÜYÜK TARAFTARI.